
İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY.
Yavuz Gezer
İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY.
Kolay mı ümmeti idlâl edip sefil etmek?
Kolay mı dini hurâfât içinde inletmek?
Niçin kitâb-ı ilâhiyi pâyimâl ettin ?
Niçin şeriatı murdâr elinle kirlettin.
M. Akif
Büyük Millet Meclisi'nin ikinci döneminde aday gösterilmeyen Mehmet Akif, Ekim 1923'te dostu ve hamisi Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine Mısır'a gitti .Bundan sonraki iki yılda yalnızca kışları Mısır'da geçiren Akif, 1925 sonlarında gittiği bu ülkeden vefatı öncesine dek bir daha dönmedi.
Bu gidişe Mustafa Kemal Atatürk ile arasında anlaşmazlık olduğu konusunda ısrarcı olanlara, kasıtlı yaratılmak istenen bu polemikleri tekrar değerlendirmeleri için açıklayıcı hususlar içeren tarihi belgelerle cevap vermeye çalışacağım.
Öncelikle; Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla, 1925'te, Diyanet İşleri Başkanlığı Mehmet Akif'e bir Kur'an meali yapması teklifinde bulundu .
"İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyla bilin ;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.
Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın ;durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun.
Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya,
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya."
M. Akif
ifadelerinin yer aldığı bu mısralar "yazınsal bir dille Kur'an çevirisi yapılmasını istiyen ve bunun ancak Mehmet Akif Ersoy tarafından yapılabileceğine inanan " Atatürk "Türkçe ve Arapça'yı kusursuz bilen " şair Mehmet Akif Ersoy'u yazınsal bir dille Kur'an çevirisi yapması için 1928 yılında görevlendirdi. Kahire Üniversitesinde Türkçe dersleri veren Mehmet Akif Mısır'da Türkçe Kur'an çevirisi üzerinde çalıştı, mealini tamamlamasına rağmen, bazı çekincelerinden dolayı teslim etmeyerek, tercüme için verilen parayı iade iade etti.
Ölümünden sonra yakılması vasiyeti ile bu meali kime teslim etti dersiniz? Yunan'a sığınan son Osmanlı Şeyhiiülislamı Mustafa Sabri'nin öğrencisi İhsan Bey'e.(Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'ın rakibi "Ekmek için Ekmeleddin !"denilerek - akil lider Devlet Bahçeli'nin meşhur sloganı ile- siyaset sahnesine sürülen ve daha önce siyasi tarihimizin önemli aktörleri ile akrabalık ilişkisi bulunan Ekmeleddin İhsanoğlu'nun babasına .)
Peki bu meal yakıldı mı ?
Tabii ki, hayır ! Ve geçmişin fetö'cü yayın organı "Zaman" kimilerine göre tersten okunarak "namaz" gizli koduyla toplumu zehirleyen ve ülkemizi büyük bir kaotik ortama sokan yayın organında bir müddet tefrika olarak yayınlandı. KETEBE yayınevinin kitapyurdu.com adresinden bu günkü fiyatı 369.02 TL'ye (stoklarında olduğu) temin edilebilir bilgisi mevcut .Büyük şaire verilen söz nasıl tutulmuş ! Hepinizin takdirine...
Bir diğer önemli konu da başlıktaki dört mısrasını alıntıladığım ve Mustafa Kemal'e yazıldığı iddia olunan şiir.
Şiirin mısraları düşünülerek okunduğu zaman bir tarikat liderine yazıldığı kanısını uyandırdığı açıktır . Ayrıca Fatih Kürsüsü'nde hamasi şairimiz Mithad Cemal'e ithaf edilen bu uzun manzume 1914 yılında Safahat'ın dördüncü kitabı olarak yayımlanmadan önce Sebil- ür Reşat mecmuasında 27 Haziran 1329(1913)- 10 Temmuz 1330 (1914) arasında tefrika edilmiştir . Ve laik Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e yazılması mümkün değildir . Anılan tarih daha I. Dünya Savaşı'nın başlamadığı bir zamana tekabül etmektedir . Henüz Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortada yoktur.
Bu şiir dini siyaset ve şahsi emellerine çekinmeden alet edenlere karşı yazıldığı alenen açıktır.
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Mehmet Akif Ersoy Uygulama ve Araştırma Merkezi yayınlarına göre ;Akif,Mısır yıllarında 1929-1936 arasında Kahire'deki el Camiatu'l -Mısriyyenin Edebiyat Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı dersleri verdi. Ve 1933 sonlarında Safahat'ın son kitabı olan "Gölgeler'i" bastırdı.
Sıkıntılarla geçen onbir küsur yıllık Mısır hayatı sonrası Mehmet Akif, 1935'te rahatsızlanarak hava değişimi için bir ay kadar Lübnan ve Antakya'ya gidip geldi.
Hastalığının ağırlaştığı 1936'da İstanbul'a döndü. Prenses Emine Abbas Halim'in misafiri olduğunun ertesi günü Şişli Sağlık Yurdu ve Teşvikiye Sağlık evinde müşahede altına alınarak bir ay kadar tedavi edildi ( Prof. Burhanettin Bey- Osman Tuğkan- ve İbrahim Osman Göçer tarafından) Uzun bir tedavi sürecine ihtiyaç olduğu anlaşılması üzerine Abbas Halim Paşa'nın "vekil-i umur'u Fuat Şemsi Beyin tavassutuyla Pera'daki Mısır Apartmanı'nda kendisine tahsis edilen bir daireye nakledildi. Mehmet Akif bir süre Mısır Apartmanı'nda kaldıktan sonra Prens Halim Bey'in Alemdağı'ndaki Baltacı Çiftliği'ne götürüldü. Akif'in en büyük korkusu Mısır'da ölmek ihtimaliydi...
Hemen her gün ziyaretine gelen dostları, sevdikleriyle sohbetlerinde kendisine sorulan bir soru üzerine ;(1936'da Mısır'dan İstanbul'a dönen milli şair muhtemelen o kuruluş yıllarında vatanın nereden nereye geldiğini gördüğünden)
" Görüyorum ki insanlık da Türkiye'de, hürriyet de Türkiye'de, Müslümanlık da Türkiye'de ."dedikten sonra ekledi." Allah, benim ömrümden alıp Mustafa Kemal'e versin..." Bekir Coşkun 13 Kasım 2016.
Sevdikleriyle birer birer vedalaşan şair, SİROZ'a bağlı kronik hastalığı nedeniyle son nefesini ,Beyoğlu Mısır Apartmanı'nda "Asım" gibi en önemli eserini ithaf ettiği vefakar dostu Fuad Şemsi Bey'in kucağında verdi.(27 Aralık 1936)
Cenazesi üniversite gençliğinin ve halkın yoğun ilgisiyle Beyazıt Camii'nden kaldırılarak Edirnekapı mezarlığına defnedildi .
Mehmet Akif'in Mısır'a gidişi .
M .Ertuğrul Düzdağ'ın "Mehmet Akif- Mısır Hayatı ve Kur'an Meali" isimli birçok bilinmeyeni aydınlığa kavuşturan nitelikli bir yapıt .Okunması ve satır aralarında geçen önemli konuların açığa çıkarılmasına büyük katkısı olan Türkiye Yazarlar Birliği üyesi Yusuf Tunçbilek'in araştırmalarına göre, dindar kişiliği ile öne çıkan Mehmet Akif Şapka Kanunu sonrası bir zamanda vatanından ayrıldığı için " Şapka Kanunu'na" muhalif olduğu gibi iftiralara maruz kalmıştı .M.Ertuğrul Düzdağ kitapta iddiaların yanlış olduğunu, Ruhi Naci'nin hatıratında Mehmet Akif'in kanundan hemen sonra şapkalı göründüğünü yazdığını ifade eder .
Asıl gerekçe; hizmet ettiği vatanının polislerince takip edilmesi ,işsiz bırakılması, özetle yaşam hakkının ihlali dolayısıyla Mısır'a gittiği şeklindedir.
"Direnebilirdi!" eleştirilerine böyle bir davranış ilk önce "İstiklal Marşı" ve "Safahat" gibi eserlerine zarar vereceği açısından önemlidir.
Mehmet Akif Ersoy'a emeklilik maaşı bağlanmamıştır iddialarının( 1 Haziran 1936 tarihi itibariyle 478 lira 20 kuruş emekli maaşı bağlanmıştır . Bu maaş 1936 yılı Ekim ayından itibaren ödenmeye başlanmış toplu olarak 2976 lira almıştır ve bu para Akif'in emekli cüzdanının son sayfasında kendi el yazısıyla yazdığı" 600 lira borç" toplu ödenen 2976 liradan düşülerek kalan kısmı ailesine verilmiştir) asılsızlığını ortaya koymaktadır.
Ulusal demokrasi enstitüsünün 28 Kasım 2021 tarihli araştırma yazısı ışığında, Mehmet Akif ile Atatürk'ün kesiştiği ve ayrıştığı noktalar.
Modernist bir müslüman olarak tanımlanan Mehmet Akif Ersoy, fikri alanda "İslamcıdır." Toplumun içine düştüğü durumdan kurtulmasının yegâne çaresi yine" İslam dini"dir.
Dinin teorisinin doğru bir şekilde anlaşılması ve pratiğe dökülmesi, İslam toplumunun kurtuluşunu gerçekleştirecektir. Durumun suçlusu İslam değil, müslümanlardır. Cemalettin Efkani ve Muhammed Abduh'tan gibi aynı ekola sahip olan Akif ,batının kalkınmasının temelinde dahi İslam'ın ürettiği birikimin katkısının büyük olduğunu ifade ediyorlardı. Bu sav bugün bile tartışılarak çözüme kavuşmuş değildir.
"Atatürk , çağdaş olan "akılcı ve bilimsel eğitim "düşünüşüne sahiptir .
İşte bu konuda Akif ile aynı noktada kesişirler; Akifin," Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı" cümlesi çöküşten çıkış yolu olarak çağdaşlaşmayı göstermektedir.
Fakat Akif'te çağdaşlığın Batı ürünü olarak görülmesi gibi yanlış bilgi egemendir. Çağdaşlık batının ürünü değildi. Hasbelkader orada yaşayan, teorik bilim insanları, filozof ve düşünürlerin ürünüydü
Bu çağdaşlık Batı tarafından din dışı addedilmiş, filozoflar dışlanmış, hatta öldürülmüşlerdir.
Atatürk -Müslüman Türk çağdaşlarının simgesel adıdır .
Akif ile Atatürk arasındaki en önemli fark; çağı yakalamanın Akif, dinsel düşünceyi aşmamakla, Atatürk ise onu aşmakla mümkün olacağını düşünmeleridir.
Çağdaşlaştırmayı yapmadaki metotta ayrışırlar. Akif bir İslamcıdır . Yani yeni olaylara dinsel açıdan yaklaşır ve yenilikleri dine uydurmak ister. İslam'ın çağdaşlaştırılıp yaşatılmasını ister. Atatürk ise genel anlamda dinsel düşünceyi aşmış, çağdaş ,akılcı ve bilimsel düşünceye ulaşmıştır.
ATATÜRK TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN BÜTÜN FAALİYETİNE DİN DEĞİL " AKIL VE BİLİMİN" YÖN VERMESİNİ TEMEL İLKE OLARAK BENİMSER.
Türk ve İslam tarihinde büyük izler bırakan iki büyük insan ,ruhunuz şad olsun mekanınız Cennet!
Not: Atatürk'ü uluslararası suikastçi, Hint asıllı İngiliz casus Mustafa Sagir'in eyleminden kurtardığı gerçeği ne kadar bilinmektedir.
EMEKLİ ALBAY YAVUZ GEZER