
ALLAH'A ISMARLADIK
Yavuz Gezer
ALLAH'A ISMARLADIK
Dünyalılar çıldırmış...
Korkusuz ve fütursuzca davrananlar, var mı abimle bana yan bakan? tarzında ...
Deli bakışlı, güç zehirlenmesinin sarhoşluğunda.
Katliamlarına haklılık payesi biç(il)enler ...
Bir jest ile dünya lideri olduğu imajı iç piyasaya pompalananlar...
Neyin karşılığında olduğu meçhul.
Verilenler, verilen karşılığında tekrar vererek alınanlar. Kazanç hanesi matematik ilmine uymayan kazançlar. Sıfırın da bir rakam olduğu varsayılarak...
Yaşanan büyük dram! Açlık, kan, gözyaşı , kıyım ,yıkım ve tüm insanlığın lanetlemesine karşın umarsızca...
Kahrolsun denilerek Allah'a havale edenler fakat, hiçbir somut yaptırımda bulunmayanlar ...
Sahte softa ve çıkar odaklı din sömürücülerinin abuk- sabuk açıklamaları... Vahşetin merkezinde evliyaların yara sardıkları ,su dağıttıkları safsataları. Sakalları ve elleri kan içinde ...
Ve tek gerçek; yanan, yıkılan bir şehir ve soykırıma uğratılmak istenen bir halk. FİLİSTİN!..
Ölen kadın, çocuk ve masum siviller... yiyeceğe ve suya ulaşamadan.
Ve korkunç bir açıklama, dünyanın en büyük katilinin yancısından .Katile, Gazze katliamının başladığından bugüne kadar yapılan 21 milyar doları aşkın askeri yardım. Onlar katile yardım edecek ama, boşalan kasalarını diğer ülkelere şantajla, batık şirket mallarını satarak bu açığı kapatacaklar.
Haraç alacaklar ve güzellemeler yaparak gönül alıcı davranışlar sergileyecekler . O soğuk ve anlamsız yüz ifadelerinin tiyatral gösterileri eşliğinde...
Kendi ifadeleriyle "Hollywood yapımcılarının karakter ve filmlerine konu olabilecek çok zeki insanlara" hitap ederken...
Bugünün en acı tecrübesini yaşayan bir ülkenin insanı- insanları olarak şunu hatırlayalım ve asla aklımızdan çıkarmayalım .
" Üç tabur, ah üç tabur.”
Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan döken Türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz.
O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmi bin "lüzumsuz Türk!" bulmuştuk.
Bir yığın Anadolu çocuğunun, yurdundan kopmuş, uzak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk.
Bir sabah kumandanın odasına girdiğim zaman ,gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm; Kudüs İngilizlerin elinde idi.
Oradaki son Türklerin nasıl kahramanca vuruştuklarını masanın üzerinden aldığım şifreli telgraftan okudum. Kudüs'ü İsrailoğulları gibi bırakmadık; Türkler gibi bıraktık. Nebi Samoil üstünden Müslüman veya Hristiyan mabetlere doğru inenler, Türklerin son gününü hatırlayacaklardır.
Karargâhın içinde; "Kudüs düştü!" sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a, Şam'a,Halep'e gözyaşlarımızı hazırlamak lazımdı.
Zeytin dağının çamları arasından, güneşi hiç sönmeyecek, hiç akşam gölgesi görmeyecek gibi bakan Lut çukuru, şimdi bütün İmparatorluğu içine çeken bir mezar gibi, genişleyip derinleşiyor.
İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene
-Benim Ahmed'i gördünüz mü? diyor. Hangi Ahmed'i? Yüz bin Ahmed'in hangisini?
Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun,İstanbul yolunun aksini gösteriyor ;
-Bu taraftan gitmişti, diyor .
O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı?
Ahmed'ini buz mu, kum mu, iscorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen, ona da soracaksın; -Ahmed'imi gördün mü?
Hayır... Hiçbirimiz Ahmed'ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. En alasından cehennemi gördü.
Anadolu Ahmed'ini soruyor .Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.
Ahmed'i ne için harcadığımızı söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmed'i kumarda kaybettik!" Zeytindağı- s. 114 -116 Falih Rıfkı Atay .
Evet, bugünün Ahmet'ini ,Mehmet'ini, Mustafa'sını ,Oğuz'unu, Faruk'unu, Akın'ını hangi kazanç karşılığında kaybettik?
Gazi Meclis çatısı altında; terörist başı, çocuk katiline sevgi gösterileri yapılsın, çirkin tezahüratlarla kulaklarımız tırmalansın yüreğimiz kanasın DİYE Mİ?