Psikolog Ezgi Sarıgül

Zihinsel Yorgunluk Çağı: Anksiyete Neden Bu Kadar Yaygınlaştı ?

Psikolog Ezgi Sarıgül

“Zihinsel Yorgunluk Çağı: Anksiyete Neden Bu Kadar Yaygınlaştı?”

 

Günümüz insanı her şeyden haberdar, her şeye erişebilir ama bir türlü iç huzuruna ulaşamaz hale geldi. Bilgiye, teknolojiye ve konfora bu kadar yakınken, neden ruhumuz bu kadar uzaklaştı kendinden? Neden sürekli bir huzursuzluk, bir iç sıkıntısı, tanımlayamadığımız bir “gerginlik” hissiyle yaşıyoruz? Bu sorunun adı aslında çoktan kondu: Anksiyete bozuklukları.

 

Eskiden sadece belli bireylerde görüldüğü düşünülen kaygı sorunları, artık neredeyse toplumun geneline yayılmış durumda. Genci, yaşlısı, çalışanı, öğrencisi fark etmiyor; herkesin içinde bir şeyleri kaçırıyor olma hissi, baş edemediği bir gelecek korkusu ya da sürekli tetikte olma hali var. Üstelik bu durum, yalnızca bireyleri değil; toplumu da doğrudan etkileyen büyük bir ruh sağlığı krizi haline gelmiş durumda.

 

Modern Düzen, Sürekli Alarm Hali

Anksiyete, yani kaygı bozukluğu, kişinin gerçekçi olmayan tehlike ya da tehdit algısıyla sürekli bir endişe içinde yaşamasıdır. Kalp çarpıntısı, nefes darlığı, odaklanma sorunları, uyku bozuklukları ve hatta bedensel ağrılarla kendini gösterebilir. Ancak mesele sadece bu belirtiler değil. Asıl sorun, bu belirtilerin normalleşmiş olması. Bugünlerde neredeyse herkes biraz “kaygılı” ve bu kaygıyı gündelik hayatının bir parçası gibi taşıyor.
 

Peki neden bu kadar yaygınlaştı?

Aslında cevap çok katmanlı. Dijitalleşmeyle birlikte insanlar sürekli uyarana maruz kalıyor. Bildirimler, mesajlar, haberler, sürekli bir “gündem” akışı… Beynimiz bu kadar veriye ve dikkat bölünmesine hazır değil. Öte yandan ekonomik krizler, işsizlik, belirsiz gelecek, iklim krizi gibi makro sorunlar da bireysel düzeyde büyük bir yük oluşturuyor. Sosyal medya ise bu sorunları daha da derinleştiriyor. Başkalarının hayatlarına bakarak kendimizi yetersiz hissetmek, “başarılı olmalıyım” baskısı, “hep mutlu görünmeliyim” algısı, sahte bir mutluluk kültürü yaratıyor.

Toplum Olarak Ruhsal Dayanıklılığımız Zayıflıyor

Kaygı bozukluklarının sadece bireyin değil, toplumun da ruh sağlığını etkilediğini artık kabul etmeliyiz. İş yerlerinde tükenmişlik sendromu patladı. Öğrenciler sınavlara değil, belirsizliğe hazırlanıyor. Aile içi iletişim kopuyor çünkü herkes ya zihinsel olarak meşgul ya da duygusal olarak yorgun. İnsanlar birbirine temas etmeyi, dertleşmeyi, dinlemeyi unuttu.

Psikologlara, psikiyatristlere başvuru oranları her yıl ciddi şekilde artıyor. Ancak bu artış sadece tedaviye değil, aslında bir yardım çağrısına da işaret ediyor: İnsanlar artık yalnız başa çıkamıyor. Toplumun ruh sağlığı desteğine ulaşımı kolaylaştırılmadıkça, bu sessiz salgın daha da yayılacak.

Ne Yapmalı?

Anksiyeteyi tamamen yok etmek mümkün değil, çünkü bir miktar kaygı hayatta kalmamız için gerekli. Ancak sürekli ve kronik hale geldiğinde müdahale şart. Bu noktada bireysel farkındalık kadar, sistemsel değişimler de önem taşıyor.

•Ruh sağlığı hizmetleri erişilebilir olmalı. Psikolojik destek, lüks değil bir ihtiyaçtır.

•Okullarda duygusal zeka eğitimi verilmelidir. Çocuklara erken yaşta duygu farkındalığı ve başa çıkma becerileri kazandırılmalı.

• İş yerlerinde psikolojik güvenli ortamlar yaratılmalı. Çalışanların duygusal yükü hafife alınmamalı.

•Medya ve sosyal medya okuryazarlığı artırılmalı. Gerçeklik ile kurgu arasındaki fark, özellikle genç kuşağa anlatılmalı.

•Toplumsal dayanışma güçlendirilmeli. İnsanlar yalnız olmadığını hissetmeli.

İyi miyiz Gerçekten?

Birbirimize “Nasılsın?” diye sorduğumuzda çoğumuz ezberden “İyiyim” diyoruz. Ama gerçekten iyi miyiz? Kendimize bile sormaktan kaçtığımız bu soruyu, artık daha cesur sormalıyız. Çünkü iyilik, sadece fiziken ayakta olmak değil; ruhen de sağlam kalabilmek demektir.

 

Toplum olarak kaygının kıyısında değil, merkezindeyiz. Ama bu, çaresiz olduğumuz anlamına gelmiyor. İlk adım, susmaktan vazgeçmek. Anksiyeteyi konuşmak, anlamak ve birlikte çözüm yolları aramak. Belki o zaman bu sessiz salgını durdurmak için bir şansımız olur.

 


 

Yazarın Diğer Yazıları