
BAYRAK DEVİR TESLİMİ
Duygu Tayhani Bengi
BAYRAK DEVİR TESLİMİ
13 Nisan 2018 tarihinde kişisel sosyal medya hesabımdan paylaştığım bir yazı, 13 Nisan 2025 tarihinde 'anı' olarak karşıma çıkınca gündem mi kısır döngü ben mi dejavu yaşadım emin olamadım(!)
Nitelikli okul ve proje okul tartışmaları - o tarihten bu tarihe ama hep atama dönemlerinde- devam ededursun... Çemberin dışına çıkmayı seçiyorum ve sesli/yazarak düşünüyorum:
Kamuda iş arayanları konuştuk ama iş arayanların kaçının iş üretebileceğini konuşmadık.
"Okulda ne yaptın?" diye ayaküstü sorduk çocuklarımıza," sıkıldım /hiç/iyi " cevaplarını verdiklerinde "niçin/nasıl?" sorularını soramadık onlara.
"Kaç soru çözdün? Kaç aldın? "dedik ,o testlerin ve notların çocukları nereye taşıyabileceği ile ilgilenmedik.
Fen ve teknoloji liseleri açılsın, hazırlık eğitimi veren okullar artsın, meslek liselerinin önemi fark edilsin ,temel dersler yanında 21.yy becerilerine uygun ,yeni beceriler kazandırmaya yönelik dersler olsun dedik mi , diyemedik.
'Sınavla öğrenci alan okullarda görev yapacak öğretmenler belirli kriterlere göre nasıl seçilmez'i, nasıl oldu da bu zamana kadar sorgulayamadık! Ama ne yaptık,eleştirdik.Pek çok konuda yaptığımız gibi taktık bir siyasi gözlük; hangi tarafta isek karşı tarafa salladık durduk(!)
Öğrenci lehine davranmaktı oysa bizim asıl işimiz. Çağın insanını eski usullerle 'eğeceğimizi' sanmaktı en büyük yanılgımız. Mevcut olan -ve belki de normal olan- haset duygusunu proaktif olarak yaratıcılığa dönüştürmek aklımıza gelmedi. Birilerinin üzerine basarak ya da sırtında yükselebileceğimizi sanmaktan vazgeçmedik.
Meslektaşlarımızın eğitimde iyi örneklerini kötü /basit göstermeyi denedik, bunu başaramazsak öğrencileriyle /arkadaşlarıyla/velileriyle /yöneticileriyle olan ilişkilerini hedef aldık. Hep ucuz ve kirliydi hesaplarımız. Gerçi yanlış hesaplar misli ile geri döndü ve biz de gördük- çok şükür- yine görürüz...
Kendi ile barışık olmak, kişiliğine güvenmek; zamanı geldiğinde bayrak devir teslimi yapmayı bilmek; yeniden başlayabilmek cesaret ister ve hayat cesurlara torpil geçer. Evet torpilliydim -çok şükür- hâlâ torpilliyim!
Hâlâ kendimizi iyi göstermenin yolunun, başkalarını kötü göstermek olduğunu düşünmüyorum...
Hâlâ 'bilgimizi ve yeteneklerimizi artırarak
kendi çizgimizi uzatmaya çalışmanın, rakibimizin çizgisini kısa göstermeye çalışmaktan' daha işlevsel,insanî ve değerli olduğunu düşünüyorum.
Hâlâ 'ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz' diyorum...
Anadolu lisesine, öğrenci olarak, yazılı sınavla girdim ve hazırlık sınıfı olan bir okuldan mezun oldum.
Anadolu liselerinde öğretmen olmak için de yazılı sınava girdim ve aldığım puanla atandım.
İlk görev yeri İşitme Engelliler İlköğretim Okulu olan; aralarında merkezî sınavla ya da sınavsız öğrenci alan okullar, imam-hatip liseleri, meslek liseleri, fen lisesi ve proje okulu gibi hemen her okul türününün olduğu farklı okullarda çalışan ; norm fazlası da olan resen de atanan ; doktora eğitimini iki kez yarıda bıraksa da tezli yüksek lisansını tamamlayan ve an itibariyle 'başöğretmen' ünvanını kazanan 25 yıllık bir öğretmen olarak bu mesleğin bayrak devir teslimine dayalı olduğunu çok önceden idrak ettim ve hep bu farkındalıkla çalıştım.
Yıllar bana şunu öğretti:
"Asla değiştiremeyeceğiniz şeyler:
insanlar,hava,geçmiş.
Her zaman değiştirebileceğiniz şeyler:
tavrınız,çabanız, bakış açınız."
Sistem değişir,değişmez...Eleştiriler haklıdır, haksızdır...Böyle gelmiş ,böyle gider/gitmez. Esas olan tartışmayı bilmek ,tartışabilmek... Anlamak için dinlemek...Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmayacağını kabul etmek... Çözümün bir parçası olmaya çalışmak ... En önemlisi her şeyin geçici olduğunu unutmamak...
Her şeye rağmen güzel hatırlamak/iyi hatırlanmak...Her şartta elimizden gelenin en iyisini yapmaya çabalamak...
'Kimsenin hakkını çiğnemeden ama kendi
onurumuzdan da ödün vermeden; sakin
ama güçlü, zarif ama kararlı adımlarla bu hayattan gitmek.'
Değil mi ki :
İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olan...
Ülkesini en çok seven, işini en iyi yapan..
Sorulmaktan kelimeleri yorgun düşmüş, harfleri lime lime olmuş sorulardır benimkiler de. Ama ara ara yine de sorulmalı:" İnsan neden yaşar? İnsan nasıl yaşar? İnsan ne ile yaşar ?"
Nobel ödüllü idealist Dr. Albert Schweitzer'ın ifade ettiği gibi "Herkesin hayatında bir an gelir, içindeki ateş söner. Sonra, bir başka insanla karşılaşınca alevlenir. Hepimiz içimizdeki ruhu yeniden tutuşturan o insanlara müteşekkir olmalıyız.''
Öğretmen olmak, lider öğretmen olmak ,içimizdeki ruhun dokunduğumuz her yürekle, aydınlattığımız her beyinle, uçurumun kenarından aldığımız her canla yeniden tutuşmasını; elimizde tuttuğumuz bilgi meşalesi ile -hangi okulda,nerede olursa olsunlar- öğrencilerimizin içlerindeki ruhu hep tutuşturmamızı gerektirir.
Yıllar önce çok değer verdiğim bir öğretmen arkadaşımın mesajı günün tavsiyesi olsun:
-genel olarak-
'"İnsanların yorumlarını değerlendirirken ne kadar doğru yaşadıklarına bakın.
Konuşmakla yaşamak arasına sıkışmışlara takılmayın."
Siz işinize bakın...
Biz işimize bakalım...
Herkes işine baksın.
Ve hep birlikte geleceğe umutla bakalım.
Eğitim ışığı ile yüreklere dokundukça aydınlansın yollarımız.