Doç. Dr. Birol Azar

Kutsallıktan Yokluğa Öküz…

Doç. Dr. Birol Azar

Kutsallıktan Yokluğa Öküz…

 

Tarım toplumu döneminin kült hayvanı öküz, gücün, gizemin, zenginliğin, çalışkanlığın, azmin simgesi olarak yüzyıllar içerisinde birçok anlam kazanmış kutsallıktan, kalın kafalılığa, statünün gösterilmesinden, görgüsüzlüğe zıt kutuplarda anlamlandırılmış geldiğimiz noktada tüm olumsuz sıfatların yüklendiği erkeklerin sıfatı olmuştur. Tarım toplumunun bu olağanüstü hayvanı mitolojilerde dünyanın boynuzlarında durduğu yedi ayaklı gizemli mitik bir hayvan olmuş, inançlar dahi bunu dile getirmiştir. Yer altında sarı öküz, Yüz on dört bin yaşındadır, Mevlâm anı hoş yaratmış, Bütün dünya başındadır.Kendi sarı alnı sakar, Dünü günü Hak’ka bakar, Silkince âlemi yıkar, Bir büğelek (sinek) peşindedir. SarıÖküzün dünayayı sırtladığını Pir Sultan da şiirinde işlemiş “Musa söyler idi bin bir kelamı, Kudret eli ile çaldı kalemi, Öküze yükletti cümle âlemi, Dünyanın temelini kuraldan beri”diyerek metaforik söylemlerde bulunmuştur. Tasavvufta önemli görevlerin, devlet yönetiminin aklı bedeni kadar güçlü olmayan kişilere verilerek çalkantılara sebep olacağı belirtilirken halk arasında depremin sarı öküzün boynuzlarını sallamasına bağlanması ile zinanın artması neticesindeki dini söylemin yıkımı getirmesi oldukça ilginçtir.  Kısaca deprem üç önemli faktörün hareketsel döngüsünün sonucu olarak gerçekleşecek kadar da ironik bir sallantı olacaktır. Boz  herne kadar gücün, saltanatın rengi ve kurtla birleşerek Türk’ün köken mitini gösterse de mitolojide boz öküz dünyayı idare eden insana ve hayvana can veren yöneticiyi değil liyakatsiz kifayetsiz kişilerin dünyayı yönettiğine, olumsuzlukların, korkuların hassas bir noktada duran dünya yularını ellerinde tutan yöneticiler sayesinde insan huzurunun hiçbir zaman olmayacağını bildirmektedir. Bir öküz varmış altında yerin,Bir öküz de üstünde göklerin, İki öküzün arasında, Tepinişine bakın şu eşeklerin…Aslında dünya yönetim biçimlerini en iyi özetleyen tasavvufi bir halk şiiri olan bu mısralar konunun hiç de komik olmadığını öküz meselesinin çok ciddi olduğunu gösterir amma…

Edebi ürünlerde de zaman zaman boz öküz metaforuüzerinden olması imkânsız işlerin yapılması ifade edilirken tüm kültürlerde dünyanın denge merkezi olan öküz insani ilişkilerde de ağırlığı, zorluğu ve önemi belirtecek şekilde kullanılmıştır. Amca çocuklarının evlilik isteklerinin zorluğunun söylendiği bir manide zorluk boz öküz üzerinden dile getirilmiştir. Oğlanın; Boz öküzü çüte koştum, Tarlaya tohum saçtım, Ben bu işten vazgeçtim, Ben gelemem emmim kızı. Kızın; Boz öküzü kurtlar yesin, Tohumu kuşlar yesin, Eller bize ne derse desin, Gel gidelim emmim oğlu şeklindeki cevabı onaylanmayacaklarını bildikleri halde kimseye sorumluluk yüklemeden öküz üzerinden bahaneler sıralanmaktadır. Anadolu’da mitoslarında boğa ana tanrıçanın oğlu olarak bilinir ve tapınılırken, boynuzları evrenin sütunları olarak görülür, dünyanın yıkılmasını önleyen sütunlar olarak düşünülürdü. Ortadoğu’da tanrılar ara sıra boynuzlarla resmedilir ve birkaç istisna dışında boğa boynuzlu bir taç takarlardı. Boğa boynuzlu taçlar ya da boğa boynuzları güç ve kudret sembolü iken bugün boynuzlu denmenin olumsuzluğu tarım döneminden çıkışın dolayısıyla kutsal kabul edilenin yine kutsal tarafından tam tersi anlamlar kazanmasını da berberinde getirmiştir. Zamanın kutsallığı inançlarda dile getirilirken Orhun Abidelerinde zamanı sadece tanrının yaşadığının belirtilmesi kutsalın ölçüsünü de akla getirmektedir.  Kutsalın kutsallık derecelerinden birisi olan belli bir zaman ve mekânda yasak ve haram olan şeylerin belli bir zaman ve mekânda helal olması meselesi öküzün şahsi manevisinde(!) de kendini göstermektedir.

Mısır’da boğaya kutsal bir hayvan olarak tapılır ve kutsal boğalar tanrıların temsilcisi olarak görülürdü. Boğa hakkında mitolojide belki de en çok bilinen hikaye ise Yunan mitolojisinde yer almaktadır. Zeusun -burda beyaz boğa-kılığında Europayla evlenmesi ve bu birliktelikten üç çocuk olması çocuklardan birisinin yarı boğa yarı insan olması neticesinde Zeusun şekline büründüğü boğayı gökyüzünde takım yıldızı haline getirmesi  ve boğa burcunun ortaya çıkışı öküz sayesindedir. Halk inanışlarında öküz zengin bir kullanıma sahiptir. Bugün için fonksiyonunu yitirse de bir zamanların güç, itibar, zenginlik göstergesiydi. Bir çift öküzü olanın sırtı yere gelmez iki çift öküzünüz varsa zengin sayılırsınız. Tarla sürer, yük taşır, harman döver, çeyize yazılırdı. Güneş doğmadan otlatmaya çıkarılır karnı doyurulur güneşle birlikte sabana, yüke koşulurdu. Harmanda kaldırılan üründen ilk pay öküz hakkı olarak ona ayrılır, insandan önce o düşünülürdü. Bulgur yemeyen çocuklar “öküz emeğine saygısızlık etme” denilerek azarlanırdı. Öküz emeği kutsaldı varoluşsal tinin somut yansımasıydı adeta. Hayati öneme sahipti, bir nevi insanın geleceği onların gücündeydi bu nedenle tosun iken öküze çevrilirdi. “Harman yapan öküzün ağzını bağlamayacaksın” diyen Tevrat hasadın ortaklığına dikkat çeker, ortaklığın uyumu ve huzuru getirmesi ortakların hayrınadır. Tosunun  tarla sürebilmesi için öküze dönüştürülmesi gerekirdi. Yani küçük yaşta iğdiş/hadım edilir. Böylece kasları güçlenir ama azmaz ve huysuzluk edemezdi. Hem köleleşmesi kolay olur hem de toprağı daha verimli hale getirebilecek gücü artırılırdı. İğdiş eden ve öküzü yetiştiren genelde eril kişiler, öküzler üzerinde kurdukları hâkimiyet üzerinden, yani hayvanın acısından kaynaklı olarak insanlar arasında itibar kazanır. Hadım etmenin getirisini eksikliklerini gidermek ya da örtmek için kullanırlardı. Öküzün sürdüğü tarla daha verimli olduğundan tarla sahibi kişi veya kurum zenginleşir, onlar zenginleştikçe itibar ve güç alanları genişlerdi. Öküz sahibi ile öküz arasındaki ilişki dünya kurulduğundan beri tüm alanlarda kendini göstermekte öküzlüğünün farkında olmayanlar tarla sürmeye devam etmektedirler. 
Amasya’da ev danasından öküz olmaz,  sözü insanın yakınındakinin yükselmesini istememesi olarak yorumlanırken bilinçaltında öküz kıyılacak bir varlık olarak görülmekte öküzlüğe geçiş anlamın yitirilişi olarak anlaşılmaktadır. “Öküz olmadan küpe sıçma” atasözü insanın geleceği öngörmeden iş yapmamasını, kaldıramayacağı yükün altına girmemesini ifade eder. “Dananın teki, öküz gibi” ifadeler olumsuzluğu ifade etmekle birlikte, olmamışlığı ve her şeyi kabullenen insanın durumunun öküz üzerinden dile getirilmiş ifadeleridir. Ferit Kam:

 “ Ne taaccüp ediyorsun buna dünya derler / Duyulan herzelere onda nihayet yoktur / Yerin altında öküz var mı dedi bir meczup / Onu bilmem dedim, fakat üstünde pek çoktur.” der. Açıklamaya gerek olmayan herkesin anlayabileceği şekilde tüm olumsuzlukların simgesel görünümü öküzümüzün düştüğü hallere bakın… ŞairEşref ' in: “ bir soğan soyuluyor da yaşarıyor gözler, memleket soyuluyor da aldırmıyor öküzler.”  şiiri de öküzü aynı kategoride değerlendirir. Gelelim günümüze aynı olumsuz tavır bugün de kullanılmaktadır. “ öküzün trene baktığı gibi bakmak, öküze kravat takmanın anlamı yok, öküzün altında buzağı aramayın hepsinin altında son model araba var, at gibi karı diyen erkek; sen de az öküz değilsin, bir kadın size öküz dediyse seviyordur, kalbim ahır değil öküzleri bağlayamam” şeklindeki kızların erkekleri tanımladıkları sıfatların merkezinde öküzün olması öküzümüze haksızlıktır. Bu kadar ağır ifadelerden sonra aynı kadının dilinde ;

öküz=benimsin, uyuz=çok tatlısın, odun=hayatımın anlamısın, defol= gitme yüreğimde kal, gıcık=senden hoşlanıyorum, şeklindeki yeni kabullerin olması da ümit verici bir gelişme olarak görülmeli gelecek adına umutlu olmamızı sağlamaktadır(!).

 

Öküz hakkındaki sınırlı verdiğimiz bilgilerin neticesinde insanoğlu bugünkü kültür ve medeniyetinin taşıyıcı gücü olanöküze en azından saygı duymalı ve nefretini, hıncını, küçümsemesini öküz üzerinden değil doğayı katleden ve varlığı zarar olan insan üzerinden dile getirmelidir. ÖKÜZ ARTIK BİR HAKARET İSMİ OLMAMALIDIR…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları