
Kölelik Üzerine…
Doç. Dr. Birol Azar
Kölelik Üzerine…
İnsanlık tarihi kadar eski olduğu sanılan kölelik bugünkü manada isimlendirilmemiş olsa da değişik şekillerde sosyal yaşantıda hep olmuştur. Yeryüzüne pek çok inanç gelmiş, dinler indirilmiş, medeniyetler yükselmiş ama kölelik düzenine kimse dokunmamıştır. Üç büyük İbrahimi din bile köleliği kaldırmadığı gibi kölelik ile ilgili hukuki normları bile vardır. Tanrı, birçok yasak getirmiş, zinayı, adam öldürmeyi, içki içmeyi vs yasaklamış ama köleliğe dokunmamıştır. Üstelik kölelikle ilgili düzenlemeler getirmiştir. Kölelere fazla zulüm etmeyiniz demiş ama köleliği kaldırmamıştır. Köle pazarları, avrat pazarları sadece İslam dünyasında değil Hristiyanlıkta ve Yahudilikte de var olmuş geçim şartlarının zorluğundan insanlar bazen oğullarını daha çok da kızlarını köle olarak satmışlardır. İnsanın yerleşik düzene geçmesi ve toprağı işlemesi ile birlikte tahılı çeşitlendirmesi, korunması gibi durumlar vergi toplayıcılarının, yargıçlarının, kolluk kuvvetleri gibi mesleklerin ortaya çıkmasını getirmiş. Bütün bunları organize edecek büyük şeflere ihtiyaç duyulmuş ve hiyerarşik yapılanmalar, kast sistemleri, alt ve üst yapılar oluşmaya başlamıştır. Tüccarlar, zengin toprak sahipleri büyük şefle aynı safta yer alıp alttakileri yönetmeye başlamış, alt tabakada yer alan toprağı işleyen köylüler, işçiler ve köleler yönetilmeye, kontrol edilmeye çalışılmıştır. Bunların hiçbir konuda söz hakkı yoktu zaten bir Sümer atasözü şöyle der:” yoksulun gücü yoktur”. Bu sınıfların en altında bulunan köleler ilahi düzenin aksine köle olarak doğuyorlar ya da çeşitli sebeplerle sonradan köle oluyorlardı. Kölenin çocuğu da ebedi köle idi bu insanların hayatları kendilerinin değildi. Eski Avrupa’da terkedilen bebek, köle olarak yetiştirilir, yanlış yerde ve yanlış zamanda bulunanlar korsan saldırılarıyla, haydutların pusularıyla özgür bireyken bir anda köle olarak götürülür ve pazarlarda satılırdı. Dinler, din adamları sadece iyi davranın, günah işlemişseniz köle azat edin derler ama bu sistemin ortadan kalkmasını söyle(ye)mezler. İşin tuhaflıkları da yok değildi köle alamayan kişi köle çalabilirdi. Savaşlar köle edinmenin en verimli alanlarıydı. Yenilen taraf sadece asker, toprak kaybetmiyor insanlarını da köle olarak kaybediyordu. Borcunu ödeyemeyen adam da köle olur çalışır ama hiçbir zaman borcunu ödeyemezdi onun çocukları da köle olurdu. M.Ö felsefenin, sanatın, bilgeliğin merkezi Atina’da 80 bin kölenin olduğunu yazar tarih kitapları üste taraftaki şatafat ve saltanat için alt tarafta özgür vatandaşların sayısı kadar köle hiç durmadan çalışırdı. Nerde bir saltanat, şatafat, sınırsız harcama, konfor varsa altta da bunları sağlayan insan görünümlü hiçbir hakkı olmayan söz hakkı tanınmayan varlığı ve geleceği efendisinin ruh haline bağlı köleler olduğu gerçeğini kimse görmek istemez. Köle mülk olarak kabul edilir, efendileri onları istedikleri gibi kullanır, satar, kiralar çocuk sahibi olur kısaca mallardı ve mallarını istedikleri gibi kullanırlardı. Efendileri isterlerse evlenir çocuk sahibi olur ama efendilerinin o günkü ruh haline göre bir anda köle ailesi birer birer değişik tüccarlara satılırdı. Kendi isimleri yoktu efendilerinin onlara verdikleri isimlerle çağrılır, halka açık yerlere gitmelerine izin verilmez, cezaları özgür vatandaşlar gibi diyet ödeyerek değil bizzat fiziki cezaya maruz kalarak uygulanırdı. Renkleri genelde siyah olmakla birlikte güçsüz her insan köleydi aslında, zincirlere bağlı, barakalarda yaşayan kendi hayatı olmayan bu insanlar sanayi devrimiyle birlikte işçi sınıfına ve köylü sınıfına evrilmiş, yasalar köleliği kaldırmış her insanın özgürlüğü kutsal sayılmış kağıt üzerinde güzel cümleler kurulmuş ama kölelik asla kalkmamıştır. Modern insanın köleliği rengine ve tipine göre değil ihtiyacına göre oluşmuş insan yalnız fiziki açıdan değil duygusal anlamda duygusal köle de olmuştur bu yüzyılda. Başkalarının duygularından kendimizi sorumlu tuttuğumuz duygu hali olan duygusal kölelik, anne ve çocuk arasında, sevgililer arasında ve eşler arasında çok sık görülen bir durumdur. Birisindeki durum bozukluklarının kendisi yüzünden olduğunu sanan ve insanlara yalvarır tavırlar takınan yalayan insan tipi de bir köleliktir aslında. Kölelik bağlanmaktır, bağlılıktır en önemli göstergesi yalakalık ve yalakanın yaptığı yalama eyleminde kendini gösterir. Bir çocuğun ebeveynini memnun etmesi için istemediği şeyleri yapması, eşlerin personalarıyla/maskeleriyle dolaşması, memurun müdürüm de müdürüm demesi köleliktir. Ceketinin düğmelerini bazı makamlar, kişiler karşısında hızlıca ilikleyen adam da köledir aslında sadece farkında değildir. Gülmek zorunda hisseden ve gülen kişi de köledir. Elindeki kahve kupasıyla görünmek isteyen kişi de köledir. Gezdiği, yediği, yaptığı her şeyi paylaşan da görünürlük kölesidir. Görünür olma isteği, benlik, değer yerine konmuş yapay bir parıltı ve her parıltı hızlıca sönen ampuldür her parıltı söndüğünde daha çok görünürlük ve sonunda teşhircilik gelir ruhsal ve toplumsal tükenişin getirdiği teşhircilik de köleliktir. Bireysel ve toplumsal var oluşlar değerlerle mümkün iken modern zaman teşhirciliği pazarlayıp görünür kılınmanın dayanılmaz hafifliği eşliğinde dijital köleliği getirmiştir. Günümüz insanı dijital köledir Antik Mısır ,Yunanve Roma kölelik sistemi devam etmektedir tek farkı zincirlerimiz artık görünmemektedir. Daha çok görünürlük isteği insanı esasında daha çok görünür değil daha yalnız bir noktaya çekmekte, gerçek görünürlüğün insanın içsel dünyasının, duygularının olduğunu farkına varmayan insan bu sefer de izole edilmiş köle olmaktadır. Kendini yalnızca bedeniyle tarif eden insan, derinliğini ve hikayesini yitirmekte mahremiyetini silenin anlamlı bir izi olmamakta, değersizlik hissi, üretmemek yüzeyselliğe sebep olmakta boşlukta savrulan köleler çoğalmaktadır. Geleceğin belirsizliği, ekonomik krizler, buhranlar, bireyi dış uyaranlara karşı savunmasız bırakmakta, insan bedeni meta haline gelmektegiderek daha fazla teşhir ve görünürlük tüketimi tetiklemekte ürettiğin kadar değil tükettiğin kadar hatta neyi tükketiğinekadar değersizleşme bireyi marka kölesi haline getirmekte yarısı yenmiş elmalı telefonu olmayanlar ezik köleler olarak tanımlanmakta insan tükettiğinin kölesi olmaktadır. Utanma, aidiyet, saygı, vefa gibi değerler yerlerini dikkat çekmeğe, etkileşime, beğeni ve takipçi sayısına bırakmaktadır. Takipçilerimizin kölesi olmakta onların memnun ve bağlı kalmalarını sağlamak için uğraşmakta uğraşlarımızın kölesi olmaktayız. Doyum arzusunun sürekli beslenmesi, daha fazlasının hep istenmesi, görünürlük aracılığıyla sahte bir değer hissinin oluşması bireyi vitrinde yaşamaya mecbur etmekte hepimiz vitrin kölesi olmaktayız. Kısaca köleliğin şekli değişmekte eskiden çalışma merkezli olan kölelik günümüzde tüketim üzerinden dijital ortamlarda gerçekleşmekte haz ve hız çağı bireyi daha küçük yaşlarda hazzın kölesi haline getirmektedir. Belki de küçükken dinlediğimiz Hz Ömer’e istinaden anlatılan bir hikâye bizi buralara getirmiştir. Hikâye bu ya Hz Ömer kölesi ile Kudüs’e doğru yola çıkmış ama sadece bir develeri varmış, tabi halife devenin sırtında köle yularını çekip giderlermiş bu durum halifenin vicdanını sızlatmış ve deveye sırayla binmeye başlamışlar derken Kudüs’e yaklaşırken sıra köleye gelir ama köle binmek istemez halife kabul etmez köle devenin sırtında halife yuları çekerek Kudüs’e girerler ahali halifenin geleceğini bildiği için toplanmış onları bekliyordur, şehiredevenin sırtında girenin halife olduğunu sanıp ona doğru gidince köle halifenin yuları çeken olduğunu söyler ahali bir kez daha dinin adaletine hayran olup kendinden geçer bizler de gözleri yaşlı bir şekilde dinler duygulanırdık o zamanlar aklımıza hiç gelmedi kölenin köleliğin sorgulanması,sorgulamamak da insanın beyin fukarası olup mankutlaşmasıdır aslında….
Yan yana hastag ve kısa alt metin