
Ey Adalet Geldiysen Üç Kere Masaya Vur!
Doç. Dr. Birol Azar
Ey Adalet Geldiysen Üç Defa Masaya Vur!
Son zamanlarda yaşanan olaylar suç toplumuna doğru gittiğimizi en sert biçimde gözler önüne sermekte, suç oranlarındaki ve çeşitliliğindeki artışlar toplumsal yaşamı tehdit etmekte daha da vahim olanı ise suçun cezasız kalacağı algısı ve fikrinin insanların zihnine yerleşmekte bu da korkunç bir sona gitmekte olduğumuzu göstermektedir. Toplumda cezasızlık algısı insanların adaleti sağlama veya cezayı kesme yöntemlerini kendilerinin tayin edeceği noktasına getirmekte bu da kargaşaya ve kaosa giden yolu açmaktadır. Şüphesiz sosyal normlar, inançlar, eğitim toplumsal huzuru korumanın yollarını açıklarken sosyal normlara karşı çıkanlara karşı uygulanan müeyyideleri de belirlemişler ve her toplum kendi hukuk sistemi içerisinde huzur içinde yaşamayı başarmış iken bir anda kuralsızlığın, kanunsuzluğun, şiddetin geçerli olduğu iklimlere girilmiş olmak mahkemelerden adalet beklemenin beyhude uğraş olduğunu öne çıkarmaktadır. Suçluların eskiden yakalanmamak için sınırlardan gizlice başka ülkelere geçme yöntemi demode olmakta artık parti değiştirerek suçlardan kurtulmak modası yerleşmektedir. Rasyonel bir varlık olan insanların suç işlemekle görecekleri cezaların elde edecekleri kazançlara göre daha fazla olması durumunda insanların suç işlemekten vazgeçecekleri mantığı üzerine kurulu suçla mücadele stratejisi olan caydırıcılık teorisi ne yazık ki bizim gibi toplumlarda tersine dönmekte siyaset en ince kılcal damarlarımıza kadar girerek her bünyeyi kirletmektedir. Caydırıcılık teorisi başta ABD olmak üzere pek çok ülkenin adalet sistemi üzerinde 1970’lerden itibaren etkili olmaya başlamış 2000’li yıllarda modern devletler dediğimiz ABD ve Avrupa ülkeleri içerisinde caydırıcılığın en üst seviyeye çıkmıştır. Caydırıcılık teorisinin özelde bireylerin genelde ise toplum üzerinde etkili olacağı ve insanları suçtan caydıracağı varsayılmış adalet mekanizması bu yöne kaymıştır. Bizim gibi toplumlarda bireyler ceza almak kadar cezadan kaçınma tecrübesi de edindikleri için kazandıkları cesaret caydırıcılık teorisini de boşa çıkartmakta herkesin yaptığı yanına kâr kalmakta algısı iyiden iyiye yerleşmektedir. Yapanın yanına kâr kalması düşüncesi hem suçu işleyen hem de bu durumu gören halk açısından yapılan yanlışlık karşısında herhangi bir yasal yaptırımın olmadığı gibi bir kanaatin oluşmasına neden olmaktadır. Caydırıcılığın oluşabilmesi için işlenen suçları takiben sorumluların yakalanması, ceza alması gerekirken tersine cesaretlendirici bir şekilde cezadan kaçınmaları halk nazarında daha çok dikkat çekmekte bilinçli toplumlarda bu kamu vicdanını yaralarken gösterilen hassasiyet bir yaptırım getirmekte iken bizim gibi toplumlarda suçlular ceza alan başkalarına ait hikâyelere kıyas yapmakta kendilerinin daha ağır suç işlediklerini ama yakalanmadıklarını cezadan nasıl yırttıklarını dillendirmekte modern toplumlarda suçlu mitleri ağızdan ağıza dolaşmakta ahlak eski masallarda kalmaktadır. Suçluların eylemlerinin hesabını verme ihtimalini çok düşük gördüklerinden suç kartopu gibi büyüyerek güçlenmekte güçlü olan haklı olur algısı yerleşmektedir. İşlenen bir suçun sonucunda bireylerin ceza alması ve toplumun da buna şahitlik etmesi caydırıcılık teorisinin etkinliğini göstermekte, işlenen suçlardan dolayı kişinin adalet sistemi tarafından yakalanmaması ve ceza almaması toplumun da buna şahitlik etmesi suça teşvik edici bir durum ortaya çıkartmaktadır. Bizim içinde bulunduğumuz durum tam da budur. Cezaevlerinin tıklım tıklım olması bile toplumda suçun cezasız kaldığı algısını değiştirememekte toplum vicdanında yargılananlar mahkemelerde aklanarak temiz sayfalar açılmamakta olan mülkün temeli adalet sistemine olmakta güven sarsılmaktadır. Suçluya karşı adalet, kişiye adalet, duruma adalet, yaşama adalet devlet aygıtının temeli olmalıdır. Mevlana’nın “ Adalet her şeyi layık olduğu yere koymaktır, ayakkabı ayağındır, külah başın” der adalet yaşamdır. Herkesin kovboyculuk oynadığı bir toplumda şerifin rozeti tek başına adaleti getirmeyecektir.