
Evlatlarını Yiyenlere
Doç. Dr. Birol Azar
Evlatlarını Yiyenlere….
İnsanın anlama ve anlamlandırma çabası olan mitoloji sadece geçmişte olup bitmiş olayların hikâyesi değildir. Binlerce yıl önceki insanın nöro sisteminin akıl ve mantık zeminine dayandırdığı korkularının, endişelerinin ürünü olan mitikhikâyeler bugün dahi birçok olaya, davranışa, tutuma yön vermekte insan yaşantısının ve kurumların işleyişinin temelini oluşturmaktadır. Dişilik, erillik gibi cinsiyet ayrımı ve özellikleri ile utanma, korkma gibi duygular, güzellik, çirkinlik gibi estetik beğeniler mitik hikâyelerin sonunda belirginleşmiş, insanlar o zamanların anlayışıyla bugünü değerlendirir olmuşlardır. Bu anlatılar o kadar güçlüdür ki psikoanalitikler bunlara toplumların sayıklamaları, kollektifbilinç yansımaları gözüyle bakmış, halkbilimciler bu metinlerden ulusal ruhu yakalayıp kökenlerine inmeye, kim ve ne olduklarını bulmaya çalışmış, siyaset bilimciler bunlardan ulus devlet paradigmaları ortaya çıkararak uluslaşma, milli devlet çizgisine gelmişlerdir. Sembol ve metaforlarla tanrıların ve tanrısal özellikteki olağanüstü varlıkların hikâyeleri olan mitolojiler derinlemesine incelendiğinde bugün hayretle/şaşkınlıkla karşıladığımız pek çok olayın arka planının daha iyi görecek ve hiçbir şeyin yeni olmadığını anlayacağız.
Yunan mitolojisindeki Kronos ile Roma mitolojisindeki Satürn kendi çocuklarını yiyen baba figürü(Tanrı) olarak mitolojik hikâyelerde kendilerine yer bulan iki önemli Tanrıdır. Mitolojideki tanrıları İslamiyet’teki Allah telakkisi ile karıştırmamak lazımdır. Yunan ve Roma tanrıları insansı özelliklere sahiptir, yer, içer, sevişir, evlenir, çocukları olur, hatta çocuklarını yerler. Çocuklarını yemek insanın zihnini alt üst ediyor, insan çoğu şeyi bir zemine oturtsa da bunu oturtamıyor. İşte bazılarının boş hikâyeler, yalan diye nitelediği mitolojide bunlar olmakta normal bir dünyanın ötesinde kaosun kozmosa çevrilmesine uğraşılmaktadır. Kronos, Yunan mitinde babası Uranüs’ü tahtından ederek dünyanın hakimi olmuş kendi yöntemiyle çocukları tarafından tahtından edileceği kehanetiyle yüzleşmiştir. Bu endişe ve korkuyla doğan her çocuğunu yemiştir. Kronos kendisinin babasını tahtından etmesi gibi bir çocuğu tarafından tahtan indirilme düşüncesine dayanamaz ve çocuklarını doğdukları an diri diri yemeye başlar. Anlatıya göre üç kızını (Demeter, Hera, Hestia) ve iki oğlunu (Hades ve Poseidon) yer. Son oğlu Zeus’u (Roma Mitolojisi’nde Jüpiter) eşi Rhea Kronos’tansaklar ve ona kundağa sarılı bir taş parçası verir. Kronos bu taş parçasını oğlu diye yer. Annesi tarafından kurtarılan Zeus, büyüdükten sonra babasının sarayına girer ve onun özel sakisi olur. Bir gün ona öyle çok şarap içirir ki midesi dayanmaz ve kusar. İçinden yıllar önce yuttuğu tüm çocukları çıkar. Böylelikle Zeus kardeşlerinin yardımıyla, babasına ve diğer Titanlar’a karşı savaş başlatır. Kazanır ve babası ile yandaşları Tartarus denilen kapkaranlık ve kasvetli, dünyanın dibi sayılan yere hapsedilirler. Kronos’un Roma mitolojisindeki karşılığı olan Satürn de çocuklarını yemesiyle ünlüdür. İkisi de zaman tanrısı olarak bilinir. Metoforik olarak zamanın her şeyi yok ettiğini, öğütüp tükettiğini anlatan bu metinler, semboller aracılığıyla zamanın acımasızlığını çok dehşetli sahneler eşliğinde gösterir. Çocuklarını yemesi miti ise zamanın her şeyi yutması düşüncesinin simgesidir. Zaman sembolik anlamıyla bir babaya benzetilir ve çocuklarını – insanları- yok ettiği ima edilir. Orhun Abidelerinde Bilge Kağan’ın “ zamanı tanrı yaşar insanoğlu ölmek içindir” sözü zamanın yok ediciliğine yapılan müthiş göndermedir. Esasında bu mitikhikâyeler insanın kendi felaketini hazırlayacak olan korkularının ve içgüdülerinin sorgulanmasıdır. İnsanın içsel korkuları, şiddet eğilimi ve yakıp yıkan doğası değişik şekillerde açığa çıkmakta bazen bir sebebe, bazen menfaate çoğunlukla da egomuza ne kurbanlar verip nelerden vazgeçtiğimiz bu metinlerle acı bir şekilde yüzleşmemizi sağlamaktadır. Baba-oğul çatışması olarak gösterilen olayların bir babanın baba olarak en sevdiğinden nasıl vazgeçip vahşi bir şekilde gözü dönmüş olarak gücünü yani iktidarını kaybetmeme uğruna evlatlarını yemesi olarak tasvir edilmesi esas olanın erk yani gücü kaybetmeme yani iktidarda kalabilme, yani kutsanma daha da önemlisi Tanrılığını ilan etme ve kabullendirme olduğudur. İnsan içe dönse tanrısallığını keşfedecek bu bilinç ona merhameti değil öldürmeyi verecektir. Altın çağlarda dahi güç ölümle perçinlenmiş bu ölüm evlada dahi olsa kaçınılmamıştır. Güç bir zehirlenmedir, ne kadar bahanesi olursa olsun kabullenilmesi güçsüzlerin güce olan itaatı sayesindedir. Osmanlı’da diğer devletler de devlet-i ebed müddet anlayışıyla evlatlarına kıymış, emzikli bebekleri boğdurtmaktan çekinmemiştir. Bu uygulama Osmanlı ile başlamamış kadim anlatılarda Kral Sargon’da, Roma Romulus’ta, Hz. Musa kıssalarında aynı motif karşımıza çıkmakta bir çocuğun bu evlat da olabilir gelecekte kendisini tahtından edeceği kehanetine inanların hiç acımadan evlatlarını yediğini görmekteyiz ne hazindir ki anlatılarda kendi felaketini getiren çocuğu kralların kendi saraylarında kendi elleriyle beslemesidir. Metinler bize bugün en iyi senaristlerin elinden çıkmış ilahi bir mesajı verir gibidir. Bu Tanrılar Satürn ve Kronos aynı zamanda melankoli ile bağdaşlaştırılmıştır. Melankolik kişilerin aslında hayatı seven kişiler olduğu ancak hayatın bir sonunun da olduğunu her an farkında olduklarından dolayı farklı bir ruh durumuna büründükleri söylenmektedir. Böyle bir yorumlama ile bakarsak bu mite, Satürn’ün (melankoli) çocuklarının ölüme kendi eliyle gitmelerini görürüz. Yani melankoli hem doğuma hem ölüme sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Melankoli, ölüm, evlat yeme, güç, iktidar kelimeleri bu dünyanın hakimduygu durumunun göstergeleridir. Sanat ve mitoloji birbirinden beslenen iki alandır. Mitlerin simgesel anlatımları sanatta farklı zamanlarda ve farklı yorumlamalarla yerini almıştır. Satürn ya da Kronos mitinin çeşitli şekillerde yorumlanması babanın çocuklarını yemesi fikri bu bağlamda çoklu anlamlara gelmektedir. Var eden ile yok edenin aynı bedende olması travmatik bir hadise olmasının ötesinde sistemin kısa devre yapıp yanması anlamına gelir ki mitlerde baba-çocuk ilişkisinin iktidar çerçevesinde ele alınması her türlü kısa devrenin olabileceğine zaten işaret etmektedir. Öncelikle kendi babası tarafından öldürülmekten kurtarılan bir figür vardır karşımızda (Satürn- Kronos) ve bu figür hayatta kalmayı başardıktan sonra çocuklarına babasının ona ve kardeşlerine yaptığı/yapmaya çalıştığı şeyi yapar. Buradaki bu gücü elinde tutma isteği sadece mitlerde geçmez hiç kuşkusuz. İnsanın olduğu her yerde az veya çok bu iktidar savaşını görmekteyiz. Bizim kültürümüzde “Oğul atanun yetiridür, iki gözinün biridür. Devletlü oğul kopsa ocağın közidür. Oğul dahı neylesün baba ölüp mal kalmasa. Baba malından ne fa'idebaşda devlet olmasa. Devletsüz şerrinden Allah şaklasunhanum sizi.” Şeklinde Dede Korkut Hikâyelerinde karşılığını bulan baba-oğul ilişkisi dünya mitik anlatılarından farklı bir yerdedir. Gerçi Boğaç hikâyesi Kronos ve Satürn anlatılarını çağrıştırsa da oğul her zaman iki gözün biri, ocağın közüdür. Başta devletin olması devlet erkinin bizde babaya karşılık gelmesi halk nazarında devlet baba algısının oluşması devletin kutsanmasını getirmiştir. Yazgının cilvesine bakınız ki kutsanan devlet baba bireyin egosunu tatmin için tüketip, yok ettiklerinin kurumsal alanda yapmış kendisine karşı olabilecek her şeyi herkesi Kronos ve Satürn gibi bazen yutarak bazen başını kopartarak yemiştir.