
BİR KUŞAĞIN HALİ…
Doç. Dr. Birol Azar
Bir Kuşağın Hali…
Haz ve hız çağında yaşadığımız doğrudur. Haz ve hızın şekillendirdiği vitrinde, piyasa kültürü ile yaşadığını sanmak, vitrinlere oynamak, geçici bir zevki ve akabinde tatminsizliği getirmekte tatminsiz bireyler de amacı olmayan araçlarla yetinen bir güruhu oluşturmaktadır. Amaçsız toplum savruktur, fikirleri, eğitimi, kültürleri, kavramları, yaşantısı savruktur. Moda, özenti, inkâr, isyan noktasında ciddi bir entelektüel birikim olmadığından, geleneği de inkâr ettiklerinden ciddi sorgulamayı da bilmez doğru dürüst tepki gösteremezler. Moleküllerin düşük sıcaklıkta hareketlerinin yavaşlaması gibi insan ilişkilerinde değişimin yavaşlaması, toplumsal karakterin de yeniden şekillenmesini beraberinde getirir. Zoraki sosyalleşme fıtratlarından değil yalnızlığa ve onun içinde kendilerine bile tahammül edememelerindendir. Bu tahammülsüzlük zamana karşı, zamanla yarışacak kadar ileri boyuttadır. 40 dakika ders dinleyemez, 3 dakikalık video izleyemez, arkadaşının derdini dinleyemez, 5 dakika boşta kalsa gök kubbenin çökmesi derecesinde kaotik bir durum yaşar velhasıl ne mutluluk peşinde koşacak kadar mutluluğu bilir, ne acıyı bilir ne vefayı ne aşkı bilir bir yerlerden duymuştur bu kavramları bilmesine gerek de yoktur esasında. Kendisiyle baş başa kaldığında ne yapacağını şaşırıp yönünü kaybeden yolcu gibidir. Rastladığı her şeye tuhaf tuhaf bakıp düşünmeye çalışır fakat düşünme yetisi de fazla gelişmediğinden hemen tanımlar yargılar değer biçer bir kenara atar. Dolayısıyla binlerce yıllık birikimin yaşanmışlığın tecrübenin şekillendirdiği içerik ve anlam kattığı/kazandırdığı bazı kavramların hatta çoğunun yeniden tanımlanması elzem bir durum oluşturur. Nasıl ki tarımda, sanayide bilimde teknolojide sürekli bir yenilenme dolayısıyla değişim ve dönüşüm yaşanıyor bunun sonuncunda da bazı teknolojik ürünlerin işlevselliği azalıyor ve yerini daha çok işlevli ürünler alıyorsa kavramlar noktasında da artık yeni bir güncelleme zamanı gelmiştir diye düşünüyoruz. Örneğin son yıllarda kişilerin ağzında pelesenk olan aşkım kelimesi; eşler, sevgililer, ebeveynler, arkadaşlar kısaca herkesin çok rahatça kullandığı kulağa sevimli, neşeli, tatlı gelen bu kelime bu kadar yaygın bir kullanıma nasıl geldi de bir zamanların cünun/delilik ile eş anlamlı olarak kullanılan aşırı, uç duyguların ifadesi benliğin yitirilmesine sebep olan saran sarmalayan, nefesi kesilecek derecede boğan bu kavram sempatik, şirin, lopitop tadında bir kelimeye dönüştü. O duygular mı kalmadı, aşklar mı efsaneydi toplumsal sayıklama mıydı? İnsan, elini attığı her şeyde sonsuz mutluluğu ve bütünlüğü yakalama derdindedir. Bugünün dünyası, ilkel insanın yaşadığı dünyadan daha güvenli ve konforlu ancak insanlar huzursuz ve tedirgindirler. Kalabalıklar içerisinde yalnızlığın ürkekliği bireyi içe kapanık kuşkucu duruma getirmiş, sosyal mecralarda sosyalleşen ama günlük yaşamda sosyalleşemeyen insanlar ortaya çıkmıştır. Dünyaya tutunmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ancak herhangi bir rol model olmadığından, uyaran yoksunluğundan ne yapacağımızı şaşırıyor, kendimizi uyuşturmak için yeni bağımlılıklar icat ediyoruz. Başsız bir tavuk gibi neyi neden yaptığımızı bilmez haldeyiz. Jung'un ifadesiyle sağ elimiz sol elimizden habersiz... anlık tatmin arzusu ile dürtülerini anında doyurmak isteyen birey uzun vadede tatminsizliği çağırmaktadır. Arzuladığımız şeyler bazen anında olunca mutlu oluyor, kendimizle övünüyoruz. ancak arzular gerçekleşmeyince, çatışma çıkmakta tüm dünyanın karşımıza geçtiğine ve bize düşman olduğu kanısına varıyoruz. Tüketim çağındayız sadece nesneleri değil ilişkileri de hızla tüketiyoruz. Derin bağlar kuramıyor, sağlıklı düşünemiyor toplumun yıllarca oluşturduğu değer yargılarını ve kavramların kıymetini bilemiyoruz. Arzunun gerçekleşmesini beklemek bile bireyi işkenceye uğratmakta gecikme yoksunluk krizi çıkartmaktadır. Elbette sosyologlar toplumsal değişim ve dönüşümün sebebini birey ve toplum bazında açıklıyorlar. Çok hızlı bir değişim sürecine girip değişememenin arafta kalmanın vermiş olduğu kültürel sancı, kelimelerin anlamlarının yitirilmesinin başat sebebi olmakla birlikte üretim-tüketim alışkanlığının değişmesi modanın dolayısıyla popüler kültürün olanı ezik, geri, yoz görmesi ve cennetten kovuluşuna sebep olan o asi ruh bireyin de toplum içerisinde yeniden değerlendirilmesini getirmiştir. Gelenek yönelimli toplumlarda bireyler her halükarda fazlalık, işe yaramaz olarak görülmez, toplumsal değer yargılarına aykırı davranmadıkça değerlidirler, evlenir, çocuk yapar, kalabalık içinde sivrilmeden yaşarlar. Modern toplumlar ne yazık ki olaya fayda zarar açısından pragmatik yaklaşmakta değer bireyin işiyle ilgili olarak belirlenmektedir. Modern toplumlarda işsizler fazlalık, vasıfsız olanlar işe yaramaz olarak görüldüğünden tüketici sınıfından sayılmışlar sadece tüketenler en aşağı katmanda değersizler listesinde yer almış dolayısıyla tüketenlerin tükettiği kavramlar geçmiş hal ve gelecek arasında bağ kurulmamasına geçmişi bilememe geleceği görememe bunun sonucunda da hali yaşama bakışını ortaya çıkarmıştır. Evet tasavvuf erbabı da hali yaşamaya önem vermiş onu kıymetlendirmek için uğraşmış hatta Bektaşiler zamanın oğluyuz bile demişlerdir. Ama oranın bir geleneği vardı hali kıymetlendirip gelecek inşa etmenin peşindeydiler. Modern toplumlarda araftaki benlikler hali zevklerle kıymetlendirmenin peşindeler. Hemen şimdi olsun anlayışı neredeyse tüm bireyleri kuşatmış anı yaşamak arzu edilenin hemen şimdi olmasını zaruri kılmıştır. Halbuki arzu elde edemeyince tazelenir bu tazelik bireyi canli dinç tutar. Kavuşma bir nevi bitiştir. Bireyin arzusuna ulaşması kişiliğinin tekâmülü noktasında sona varışı tatminsizliği de beraberinde getirir. O yüzden aşkı ağzına pelesenk eder de aşkın ne olduğunu bilmez, sevginin, vefanın, iyiliğin, güzelliğin değerini ölçemez kavrayamaz bu değerlendirmeleri yapacak yetisi yoktur. O yüzden bu kavramların anlam dünyasını öğütür durur. Ya bu kavramları bağlamlarıyla anlam dünyalarındaki manalarıyla yaşayarak öğreteceğiz ya ağzımızda çiklet yapı çiğneyip tüküreceğiz yeni cavcavlı çikletler bulana dek….