
Ölüm Çiçeği ve Mavi Kelebek
Aytuğ İzat
Ölüm Çiçeği ve Mavi Kelebek!
William Shakespeare’in 1594 tarihinde basılan “Titus Andronicus ‘un En Kahredici Roma Trajedisi” isimli, belki de tarihteki en kanlı tiyatro eserinde, “ölüm-iğfal-onur”kavramları çarpıcı bir şekilde konu edilmektedir. Eser, çeşitli eleştiri ve engellemelere rağmen, yıllar sonra pek çok dilde sahnelenmiş, üç ayrı yorumla da TV ve sinemaya uyarlanmıştır. Özetleyelim:
Roma İmparatorluğu’nun Baş Kumandanı Titus on yıl süren bir sefere gittiğinde, dillere destan güzellikteki kızı Lavinia, düşman kraliçe Tamora’nın talimatıyla oğulları Chiron ve Demetrius tarafından defalarca iğfal edilir. Olayı anlatmaması için elleri ve dili kesilir, daha fazla işkence çekmesi için sağ olarak bir yamaçta mezar kazılıp içine atılır ve üzerine.
Güzelliği dillere destan olan Lavinia’nın başına gelenleri halk bilir ama Tamora’nın şerrinden korktukları için dillendiremez. Vahşi kaderiyle ilgili bilinenler ve tahminler harmanlanıpdilden dile, farklı anlatımlarla dolaşmaya başlar.
Savaştan dönen yorgun ama muzaffer yürekli baba Titus, olayı öğrenince deliye dönerek, konuyu araştırır ve suçluları bulup cezalandırır: Önce Tamora’nın iki oğlunu hunharca öldürür. Peşinden Tamora’ya da işkence yapıp öldürdükten sonra, cesedini vahşi hayvanlara atar.
Zamanla Lavinia’nın mezarının üzerinde Misk Çiçeği çıkar. Bizde bu çiçeğe Yavşan Otu denmektedir. Romalılar bu çiçeğe, Ölüm Çiçeği anlamında, Lavinia adını verir. Lavinia çiçeğinin en sadık aşkı ise Mavi Kelebek’tir.
Nerede vahşet yaşanmış, masum canlar bilinmez mezarlara atılmışsa, 0nların üzerinde Lavinia çiçeği çıkar ve üzerinde Mavi kelebekler vahşetin şahitleri olarak birlikte yaşarlar.
Bu, fısıltı literatüründen esinlenen, dokunaklı bir tiyatro oyunu hikayesiydi.
Daha vahşi ve gerçek bir olay Bosna Hersek’de, Srebrenitsa’da, gerçekten yaşandı. (Temmuz 1995). Sırbistan’ın Akrepler denen Özel Güvenlik Güçleri tarafından, hem de Hollanda’lı Güvenlik güçlerinin gözetiminde, Türk ve Müslüman, çoğunluğu genç çocuk, kadın ve erkeklerden oluşan 8,372 kişi bir günde topluca öldürülüp, çok derin çukurlara atıldı ve mezarlar bulunmasın diye de toprak ve kayalarla örtülüp, üzerlerine doğal bitkiler serpiştirildi. (Sırbistan genelinde beş yıl içerisinde katledilen toplam çoluk, çocuk ve insan sayısı 312,000 olarak tahmin edilmektedir. (Bu katliamın önlenebileceği gerçeği, çok sonradan olayları görmezden gelen Hollanda’lı diplomat ve bakanlar tarafından dile getirilmiştir!)
Benim de Genel Koordinatör olarak görev aldığım Paris’deki Sipa Press Ajansı Sırp vahşetini belgeleyerek dünya basınına taşıdı. Ne var ki uluslararası teftiş heyetleri toplu mezarları bulmakta zorlanıyordu. Ta ki, toplu mezar bölgelerinde aniden Mavi Kelebek artışı gözleninceye dek! İnsanların topluca gömüldüğü çukur mezarların üstünde önce Lavinia çiçeği yeşermiş, peşinden mavi kelebekler çoğalmıştı. Yapılan kazılar vahşeti belgelemeye, suçluları cezalandırmaya yetmişti. Böylece İlahi Adalet için gereken kanıtlar mavi kelebeklerin bol olduğu yerler kazılarak elde edilmiş, Sırp komutan ve yardımcılarının bir kısmı mahkum olmuştur..
Artık halk kültüründe Lavinia ve Mavi Kelebek birlikte, vahşet - ölüm ve yaşamı simgeler hale gelmiştir.
Yaşam-Ölüm-Yaşam
Bu vesileyle, ölüm sürecine bir bakalım. Dikkatlice gözlemlediğimizde, her canlının yaşam sürecinde, hatırı sayılır ölçüde hücrelerin ölüp, yerlerine yenilerinin ürediğini görürüz. İnsan bedeninde bu süreç öylesine hızlıdır ki, her yedi yılda, bedenimizdeki tüm hücreler, çok az bir kısmı hariç, ölüp, yerlerine yenileri yeşermektedir. 82 yılı geride bırakan ben, bu hesapla en az 11 kez ölüp ölüp dirilmişim, on ikinci devam ediyor!
Bedenimizden ayrılan hücreler toprağa, bitkiye, suya ve havaya saçılmakta, bir başka canlıya gıda takviyesi olarak hizmet etmekte, ya da çok ileri aşamalarda, kimyasal süreçlerden geçerek temel elementlerine geri dönmekte, bir bakıma yeni bir hayata, bitki veya farklı bir organizma olarak devam etmektedir. Bu açıdan bakılınca mutlak ölüm yoktur ve yaşam Tanrısal bir ifadeyle El-Hayy (sürekli canlı) olarak devam etmektedir.
Kanımca süreç çok basit olarak şöyle özetlenebilir:
Öldüğünü sandığımız bedensel elementler sadece şekil değiştirmekte, yeni canlara dağıtılmakta, yaşanan keyif ve vahşet dolu anıları da simgesel olarak ruhsal alemde bir kozmik hazinede saklanmaktadır.
Gadre uğrayanların toprağından lavinia çiçeği fışkırır ve üzerine Mavi kelebekleri davet ederek semavi bir şölene vesile olur..bu da bir teselli midir acep?
Varın keyifle hakkını verin yaşamın, ta ki yenilerini hak edinceye dek!
NOT: Konu ile ilgili olarak Sayın Özge Ersu’nun da güzel bir yazısı “Sevdalinka Saraybosna” başlığıyla sosyal medyada yer almaktadır.