Aytuğ İzat

Kön Kül'den Takotsubo Sendromuna

Aytuğ İzat

Kön Kül’den Takotsubo Sendromuna! ​​        

Türk yazarı Yolluk Tigin şöyle demiş asırlar öncesinde: “Taş tokıttım, köngültegi sabimin… bitidim: Taş yontturdum, gönüldeki sözü yazdırdım.” (bkz: Nihad Sami Banarlı, Türkçe’nin sırları)*

Köngül, günümüz Türkçesinde gönül olup, gönüllere dil vermiş. İnsanın kalbiyle irtibat kurup, hazinesinde beslediği duygularına tercüman olmuş. Değerler manzumesiyle ilişkisini gözler önüne sermiş. Gönül alma yoluyla gönlünü kırdığı insanlara ne kadar değer verdiğini göstermesini öğretmiş. Olumsuz beklentileri sezdiğinde gönlü daralmış insanın. Gönül verme ile içten gelen, samimi adanmışlığı yüceltmiş.

Burada bir ders işler gibi gönül kavramının kullanış hazinelerine girmek hoş olurdu ama bu yazının maksadı başka insani konularla olan ilişkisine dikkat çekmek.
Dünyanın bence en kamil insanlarından biri olan, şiirleriyle insanlık felsefesine ahlaki değerlerle ışık tutan Yunus Emre’ye uzanalım:
Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil.

Yetmiş iki millet…yani insanlık aleminin tümü, kırdığın gönlün/kalbin kirini ve utancını temizleyemez! Allah’ın kul hakkıyla önüme gelmeyin uyarısına da nazire!

Hakkında ciltlerce bireysel gelişim ve psikoloji kitapları yazılacak kadar derin bir beyit!
Ve Yunus’un bu uyarısı günümüz bilim dünyasındaki keşiflerle de desteklenmekte.

Gönül kırma, zaman zaman, kalp kırma şeklinde de ifade edilir. Peki kalp kırılır mı? Su testisi mi, çanak çömlek mi kırılsın, diyenleriniz olabilir! Bakalım:

İnsan fiziksel, duygusal, ruhsal, özetle, biyopsikososyal bir varlık. Sosyo kültürel ortamla ilişkilerinde hem fiziksel hem de duygusal, toplamında ruhsal etkileşimlerde bulunur. Bu açıdan bakılınca, yaşam bir “Duygusal Bit Pazarı” gibi de algılanabilir.

Duyguların iç organlarımızla etkileşimi, Uzakdoğu kültüründe M.Ö. altıncı yüzyılda kayıtlara girmiştir. Kalbin sorumsuz ve doyumsuz keyif çatma ile, böbreklerin korkuyla, karaciğerin öfkeyle, akciğerlerin üzüntüyle, dalağın içe atılan dertlerle bağlantısı işaret edilmiştir. Modern bilim geliştikçe de, bu türden etkiler için psiko-somatik tepkiler terimi kullanılmaktadır.

Araştırmalar gösteriyor ki, aşırı stres altında kaldığımızda, mesela, hipokampüs denen uyarıcı salgı bezi fiziksel olarak büzüşmeye başlıyor. Stresin artarak devamında, bedenin aşırı stres hormonu (mesela İnterlukin-6) kanda yüzde 600 e kadar artabilmekte, kanser ataklarına ve kalp krizlerine neden olabilmektedir. Bu gerçeği bildiğimize göre, aşırı stres yüklenmekten kaçınma yollarını derhal öğrenmemiz gerekmez mi!

Duygu-beden etkileşimlerine dair, başka bir çarpıcı örnek daha verelim:

Kardiyolojik araştırmalarda, aşırı üzüntü ve korku yaşandığında, kalbin bir su kabağı gibi şiştiği belgelendi. Adına da Taksumoto (ağzı dar karnı geniş Japon saki çömleği) Sendromu veya Kırık Kalp Sendromu dendi. Bu sendrom hayati tehlikeler arz etmekte, fakat stres çözüldüğünde 5-6 haftada kalp normal haline dönüveriyor. O halde, stres ortamlarından, onu abartan, üzüntü ve kaygılarımızı tetikleyen, abartılı besleyen durumlardan kaçınmayı da öğrenmemiz gerekir. Zamanla bu bilgileri paylaşmaya çalışacağım.

                                                                                Taksumoto Sendromu: Aşırı Üzüntü ve Kederli Kalbin gerçek görüntüsü
Kön Kül'den Takotsubo SendromunaKön Kül'den Takotsubo SendromunaŞimdi birkaç dakikalığına içimize danışalım: Kalp kıranın neden olduğu sorunlar karşısında, yüzü nurundan uzaklaşıp, çirkinleşerek, kirlenmez mi? O yüzdeki utanç kirini suyla yumup yıkamak, mümkün mü?

Derviş Yunus ne kadar müthiş bir uyarıda bulunmuş, anlayana!
Gelin bir daha asla, kalp kıran gönül ejderhalarından olmayalım.
Gönül kazanmanın peşinde keyifle koşturup, insanlığımızı coşku ve huzurla yaşayıp,. gönüllerin sultanı olmaya gayret edelim.

Kalp kelimesi yerine, İngilizce’de karşılığı dahi bulunmayan “gönül” kavramının ilk yazılı kullanışı olabilir.

Aytuğ İzat

Yazarın Diğer Yazıları