
ANAYUVA
Aytuğ İzat
ANAYUVA
Daüssıla kelimesini yeni nesil pek bilmez.
Çoğunlukla vatan hasreti çekmeye “sıla hasreti” denir. Kişinin içinde büyüdüğü evden, sığındığı ve güvendiği aileden, sevdiklerinden, dostlarından ve alıştığı ortamdan, ki insan hamurunun şekillendiği ilk yaşam alan ve ilişkilerini kapsar ve adına “Anayuva” demeyi tercih ediyorum, uzak kalmasına bağlı olarak hissettiği güçlü özlem duygusunu tanımlar.
Sıla hasretinin duygusal ve fiziksel etkileri vardır. Bunlar, bireyin ve yakın çevresindeki insanların karakter özelliklerine göre farklılık gösterir, ancak, genelde yuvadan ilk uzun süreli ayrılıkla birlikte ortaya çıkar ve yeni ortama uyum sağlandığında etkisi bir miktar azalsa bile, ömür boyu devam eder.
Daüssıla, eğer yeni ve öncekine yakın yuvalar tesis edilemezse, yıllar uzadıkça çeşitli sağlık sorunlarına da neden olabilir: Uyku bozuklukları, sindirim ve solunum sistemi düzensizlikleri, içine kapanma, konsantrasyon bozuklukları, özellikle yabancılara karşı geliştirilen güvensizlik, depresyon, en sık rastlanan “sıla” bağlantılı sorunlardır.
Peki, Anayuva niçin bu kadar etkilidir?
Kilit “Ana” dır!
Ana ile başlayan kavramların hepsi, bireyin fiziksel ve duygusal yapısının yanı sıra, genel karakterinin oluşmasında çok önemli “başlangıç temellerini ören” etkileri işaret eder.
O halde, “Ana”ya yoğunlaşalım: O mübarek kişi, insan neslinin en önemli kavşağı, varlığımızın ilk güvenilir tedarikçisi, emanetçisi, özverili sahiplenicisi; neslin en sabırlı çilekeşi, ruh ve duygu destekçisi, enerji kaynağı, huzur ortamı sağlayıcısı, her durumda dalına tutunup yaşamımızın devamına en büyük katkıyı yapanımız; ve dahi, dile ses ve tad, göze ışık, kulağa ses, beyne anlam katıp, kalbe huzur verenimiz, gülen yüzümüz, sesi sözle hemhal ettiricimiz; yetmedi, iletişim, adab, iman, vicdan rehberimiz; dahası, kültürümüzün ilk harcını karıyanımız; şefkatiyle, sabrıyla, bitmek tükenmek bilmeyen hizmetleriyle rol modelimiz; kakamızdan sümüğümüze yüksünmeden temizleyen gönüllü dadımız; sırtımızı güvenle dayadığımız en büyük destekçimiz; hırçınlık ve aptallıklarımızda kol kanat gerenimiz, sıcacık göğsünde mışıl mışıl uyumamızı sağlayan saltanat köşkümüzün sultanı; Rahim ve Rahman’ın hatırlatıcısı, iman rehberimiz… Elbette, bir baba olarak, Anayuva’nın işleyişinde, güvenliğinin sağlanmasında, evlatların karakter oluşturmasında ve neslin devamını sağlamakta çok önemli, küçümsenemeyecek, gözardı edilemeyecek katkılarımız var. Lakin, bu katkılarımız, Cenneti ayaklarımızın altına alacak kadar değerli değil ve olamaz da!
Bu yazdıklarım açıkça gösteriyor ki, daüssıla denen huzursuzluk kaynağının birinci özleneni anneler ve onlarla özdeşleşenlerdir. Peşinden elbette, babamız, nine ve dedelerimiz, kardeşlerimiz, hala, teyze, dayı ve amcalarımız gelir. Bu saydıklarım kadar önemli konu komşuyu da hesaba katmalıyız.
Evin “Yuva” Oluşu
İçinde insan barındırmak için tasarlanan, duvarlı, tavanlı, kapılı, pencereli, en azından yatak odalı, oturma salonlu, mutfaklı, banyolu..fiziki yapılara “ev” deniyor. İlk karakter harcımızın karılmasında içinde yaşanılan yer, sağladığı güven ve huzur ortamıyla, yaşayan hatırlarımıza ev sahipliği yapmakla, fiziki taş duvardan yükselerek “yuva” halini alır. Artık onu bir canlı varlık, yakın bir dostumuz gibi algılarız. Daüssıla, bu bakımdan, anamızın değerini de hatırlatan “Anayuva özlemi” anlamını da taşır.
Geçen yaz, içinde çocukluk anılarımın başladığı, uzun yıllar önce el değiştiren, köy evimizi görmeye gittim. İki katlı, irili ufaklı yatak odalı, zahireleri küpler içinde sıra sıra dizdiğimiz büyük kilerli, geniş avlulu, en soğuk havalarda ısınmak için hayvanların enerjisinden istifade ettiğimiz ahırlı, saklambaç dahil çeşitli keyiflerimizi yaşadığımız samanlıklı, kışın en önemli enerji kaynağı odunluklu, belediyelere aylık fatura ödemeden bizlere su temin eden kuyulu, en becerikli Ermeni ustaların eliyle yapılmış, depremlere meydan okuyan, geniş ve sağlam duvarlı kerpiç evin harap halini görünce, çok kötü hissettim. Son sahibi terk etmişti ve başka da kimse onu ayağa kaldırmamıştı. Her varlığın bir sonunun olduğunu bilmeme ve kabullenmeme rağmen, çok yakın bir dostumun ölümünü duyar gibi etkilendim. Harap olan taş, toprak yığını değildi. O uzun yıllar, yağmur sonunda damını loğladığım, karını kürediğim, çocukluğumda benimle yaşayan bir dost nefesiydi, yaşam alanımın ilk durağıydı. Tıpkı bir hasta arkadaşına yardım edememekten kaynaklanan pişmanlığı, anayuvamı harap hale gelmeden önce ziyaret etmediğime ve ayakta kalmasına yardım edemediğime üzüldüm.
Sanırım, bu duyguları sizler de zaman zaman yaşamışsınızdır.
Sosyal Mayamın Oluştuğu Yer
Ve, Aile Dışındaki İlk Sosyal Çevre!,
Ne güzel söylemiş Rahmetli Ahmet Kutsi Tecer: “Gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüzdür!” Dünyaya kanat açalı, içinde çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği Yurtbaşı (eski adıyla Hoğu) Köyü’ne seyrek uğrarım. Tıpkı her insan gibi, içine doğduğumuz ve ilk sosyal kültür tecrübelerimizin vatanı, köy, kasaba veya şehirler, bilinç ve bilinçaltımızı, sanıldığından çok daha derinden etkiler. Köy ortamında, komşu dayanışması çok daha gerçekçi ve güvenilirdir. Doğumda, hastalıkta, ölümde, şenlikte, üretimde, eğlencede herkes herkesle bir şeyler paylaşır. Her köyün kendine göre güzel ve hatıralarımızda yer eden adet ve gelenekleri vardır.
Dahası, köyde tabiatın cömertliği, doğurganlığı, misafirperverliğiyle bire bir karşılaşırsınız. Ağaçların yeşermesi, yaprak ve meyveleriyle insan ve diğer canlılara ikramda bulunması, bitkilerin çiçek açması, olgunlaşması, ürün vermesi, hayvanların yavrulaması, süt, yumurta, deri ve etleriyle yaşamımıza katkı sağlaması.. arıların polenleri taşıma görevini, karınca ve köstebeklerin toprağı havalandırmaya katkı sağlaması, kuşların bitmeyen senfoni tarzı organik sesleriyle ötüşmelerinin huzur sağlaması, tüm hayvanların çiftleşmelerine ve doğumlarına, yavrularıyla oynaşmalarına birinci elden şahit olunması, döngüsel hayatın ilk sorgulamaları, en basitinden felsefeye yönlendiren ilham kaynaklarıdır..
Köyümde, doğumumuz şerefine dikilen dut ağaçları
Böylesi yaşam alanları, kimliğimizle özdeşleşen çok önemli “Anayuva” kavramı içerisinde değerlendirmeyi hak ederler. Bu yüzden de, içinde sosyal kimliğimizin oluştuğu vatan kavramının nüveleri olarak Daüssıla’ya vesile olurlar..
Köy Duvarı , Kerpiç dökme
Anayuvadan uzaklaşınca, önce ananızla özdeşleşen her şeyi, peşinden, yakınlarınızı, anlamlı hatıralarınıza kaynaklık edenleri özlersiniz. Konu köy olunca, kerpiç kokusunu özlersiniz, ilk yaptığınız kerpiç ve ördüğünüz duvarın kıvancını yaşatırsınız beyninizde ve dilinizde; dam loğlarken komşu kızlara attığınız havanın keyfini, (aman ha çaktırmadan!) hayalinizde binlerce kez tekrarlarsınız.
Lüks Lambası , Gaz Lambası
Misafir geldiğinde lüks lambalarıyla, diğer zamanlarda gaz lambalarıyla aydınlanan evinizde dinlediğimiz masallar, tanımaca yarışmaları, yüksük oyunları ve diğer hoşa giden paylaşımların ruhunuzun derinliklerine işleyen ve giderek daha anlamlı hale gelen değerlerini bilirsiniz.
Köyde yaşam iç içedir ve bu sayede empati, yardımlaşmanın, huzur ve mutluluk duyguları erken yaşlarda gelişir. Yaşamın çeşitliliği ve zenginliği ise daha zeki varlıklar halinde gelişmemize yardımcı olur.
Tipik bir köy odası Dam loğlama
Ve, Diğerleri…
Okul ve işyerleri, sosyal kulüpler, spor takımları… yaşamı renklendirip zenginleştiren, varlığımızın güvenlik, mutluluk, hayatta kalma gibi temel ihtiyaçlarına katkıda bulunan sosyal paylaşımlar yokluklarında daüssılaya vesile olurlar.
Her modern insan, yaşamı boyunca, en az bir düzine farklı evlerde yaşarmış. Modernleşmeyle birlikte bu ortalama yükselme eğilimindeymiş. Bu nedenle, daüssıla insanların çoğunluğunda, zaman zaman bir şekilde kendini hissettirir. Daüssılayı önleyici veya etkilerini hafifletici tedbirler almamızda yarar var: Eski yaşam ortamlarımızı zaman zaman ziyaret etmek, özellikle olumlu hatıraları canlı tutmak, şimdi içinde yaşadığımız yer ve meskenleri de yeni yaşam alanlarına çevirmeye çalışmalıyız. Yeni arkadaşlıklar, dostluklar edinerek, farklı eğlence türleri, insana huzur ve mutluluk veren paylaşımlarla mevcut hayatı zenginleştirmeye çalışmalıyız.
Korkmayın, bunları yapmak, eskiye ihanet anlamı taşımaz!
İnsanın en önemli özelliği, sosyalleşme sayesinde huzur ve güven ortamını sağlama almak, bireysel iradesini özgürce kullanarak da dünyaya kendi hizmet damgasını vurmaktır.
Daüssıla duygusu, bize zeki, yaratıcı ve çoğunlukla uyumlu sosyal insan olduğumuzu hatırlatır.